İzmir Hukuk Fakültesi 15 Kasım 1978’de eğitime başladı.
Bu yazı Fakülte açılırken verilen ilk dersin metnidir.
Prof. Dr. Kudret AYİTER
Sayın konuklar, sevgili öğrenciler,
Bugün İzmir Hukuk Fakültesi derslerine başlıyor. Vakıa Fakülte 7 öğretim üyesinin bir araya geldiği anda hukuken kurulmuştu. Ancak bir Fakülte dersleri ve öğrencileri ile var olur ve onlarla yaşar. Bu bakımdan İzmir Hukuk Fakültesi’nin Türk Üniversite hayatına girişi her halde bugündür. Bu büyük günün ilk öğrencileri olduğunuzu da hiç bir zaman unutmayın.
Dersimiz Roma Hukuku. Ben her yıl derse başlarken, bu dersin neden okutulduğunu anlatmak zorunluluğunu duyarım. Neden Roma Hukuku okutuluyor da tarihin eski çağlarına ait diğer hukuklar okutulmuyor? Roma Hukuku neden ilk sınıfta okutuluyor?
Roma Hukuku, lisede okuyup öğrendiğiniz Romalıların hukuku idi. Bu durumu ile tarihtir, geride kalmış bir hukuku ifade eder. Roma Hukukunu eski çağların bir hukuku olarak okutmak da mümkündür. Bu da faydalıdır. Eski çağların fikirlerini öğrenmek ve onlardan bugünkü problemlerin çözümünde yararlanmak daima faydalıdır. Hukuk, tarih içindeki değeri ile bir varlıktır. Hukuk bütün diğer ilimler gibi tarihi oluşması, gelişmesi ile karşımızdadır. Hukukun burada diğer ilimlerden bir farkı da vardır: İnsanlar yalnız hukuk düzeni içinde bir arada yaşayabilirler. Hukuk tarihine baktığımızda bu düzenin kurulması çabalarının binlerce yıl öteye kadar gittiğini görünüz. Diyebiliriz ki insanlık tarihinin en önemli sorunlarından biri bu düzenin kuruluşu ve onun için sarf edilen çabalar olmuştur. Tarihte uygarlıklar ancak Hukuk düzeni kurulduktan sonra başlar, hukuk düzenlerini kuramamış veya geç kurmuş toplumlar uygarlığa varamamış veya geç varmışlardır. Bunun yanında bir olayı, bir gelişmeyi ve sonucu bilmek istiyorsak, nasıl ve neden olduğunu da bilmemiz gerekir. İnsan kendisini her zaman geçmişin sorunlarına bağlı his eder. İnsan hakikî boyutunu kendi tarihi içinde alır. Roma Hukuku bu bakımdan hukuk tarihinin bir kısmıdır ve hukuk tarihi olarak düşünülebilir.
Ancak bizim Roma Hukuku dersimiz bir hukuk tarihi dersi değildir. Belki inanmayacaksınız ama, Roma Hukuku en büyük kısmı ile bugün olduğu gibi yaşayan bir hukuktur. Roma Hukuku geçmiş değil bugündür. Roma Hukukunun düşünceleri tarih olmamıştır, aynen yaşamaya uygulanmaya devam edilmektedir. Bugün iyi bir Roma Hukukçusu günümüz hukuku bakımından da çok iyi bir hukukçudur. Eğer 2000 yıl evvelki bir düşünce doğruluğunu kaybetmemişse o bugünün de bir düşüncesidir ve doğrudur. Klasik çağın büyük Yunan Hekimi Hipocrates’in kırık kollarda, kemikleri uçuca getirip, altına bir tahta koyup bağlaması 2300 yıl evveline aittir, ama bugünün de bir fikridir, çünkü doğruluğundan bir şey yitirmemiştir. Roma Hukuku kadar, hukuk problemlerini derinliğine, kendi hukuk mantığı ve felsefesi ile incelemiş hiç bir hukuk yoktur. Roma Hukukunun vardığı sonuçlar, genellikle, değişen çağlar içinde, doğru kalan sonuçlar olmuştur. Bugüne kadar, bütün tarih içinde -ve bu gün de dahil- hiçbir hukuk, Roma Hukukunun eksiksiz hukuki düşünce ve mantık dünyasını bir daha yaratamamıştır. Bunun benzer bir örneğini eski Yunan felsefesinde görebiliriz. Yunan felsefesinin fikirleri bugün de yaşamaya devam eden, bugüne ait fikirlerdir, tarih içinde geride kaldıklarını kimse söyleyemez.
Roma Hukuku acaba bu kadar mükemmel bir düzene nasıl varmıştı? Hangi etkenler onu eski çağların en kusursuz hukuku haline getirmiştir? Bu soru 19’uncu yüzyılın başından beri bir çok araştırmaların konusu olmuştur. Kesin bir hükme varmak mümkün olmamakla beraber bu gün, Roma Hukukunun bu olağanüstü gelişmesi birkaç sebebe bağlanmaktadır. Her şeyden evvel Romalıların doğuştan, tabiatları itibariyle mevcut hukuk kabiliyetleri. Tarih bize her toplumun bazı alanlarda daha kabiliyetli olduklarını gösterir. Klasik çağda yunanlılar felsefe ve matematik alanlarında, İtalyanlar Rönesans ve sonrasında resim ve müzik alanlarında, Almanlar müzik ve felsefede, Fransızlar son yüz yıllarda Edebiyat ve resimde olağanüstü başarı ve kabiliyet göstermişlerdir. Türkler de siyasi teşkilatlanmada ve askerlikte kabiliyetlerini tarih içinde kanıtlamışlardır. Denebilir ki Romalılar tarih içinde, bu güne dek, her toplumdan fazla hukuk alanında başarı göstermişlerdir. Bu kabiliyet yalnız büyük hukukçulara ait değildi. Halkın hukuk anlayışı çok ileri idi. Çağımız Hukukçularından Kaser’in, dediği gibi[1] Romalıların, içinde bir «Hukuk hissi» vardır. Bu yaygındı ve hukuk bu suretle bütün Roma Toplumu içinde derin kökler salmıştır.
Roma Hukukunun olağan üstü gelişmesi ve bilhassa Klasik Roma Hukuku çağı dediğimiz sürede -aşağı yukarı M.Ö. 50 ile M.S. 250 arası- en yüksek düzeye ulaşması, Roma Hukukunun yapısı ile de ilgilidir. Roma Hukuku bir kanunlar, devlet kararları hukuku değildi. Olaylara, hukuki işlemlere göre verilen kararlardan oluşan bir «Hukukçular Hukuku» idi. Hiç şüphesiz Roma’nın ticaret alanındaki gelişmesi ve Akdeniz çevresinde, Atlas Okyanusu’nda da İngiltere’ye kadar uzanan çok geniş bir ticaret ağı örmesi Hukukun gelişmesine yardımcı olmuştur. Denebilir ki Romalıların denizaşırı ticaretteki hukuki problemleri bugünkülerinden çok farklı değildi. Bu hareketli ticaret hayatı içinde devamlı olarak, hukuk problemleri ve ihtilafları çıkmış, bunların halli gerekmiştir. Roma Hukukçuları burada büyük etkenliklerini göstermişlerdir. Roma Hukukçularının mahkemeleri verdikleri hukuki mütalaalar hukuka yön vermiştir. Kanunlarla değil mahkeme kararları ile gelişen Roma Hukuku günün olaylarına daima ayak uydurabilmiş hiç bir zaman çağının gerisinde kalmamıştır. Bu ortam Roma’da çok büyük hukukçuların yetişmesini de sağlamıştır. Scaevola, Labeo, İulianus, Papinianus yalnız Roma çağının değil dünya tarihinin yetiştirdiği en büyük hukukçulardır. Dünya tarihinin günümüze kadar en büyük hukukçularını 100 rakkamı ile sınırlarsak, bunun en az 60 tanesi Roma Hukukçusu olur.
Ancak bütün bu dediklerimizle Roma Hukuku’nun günümüz Hukukunun bir parçası olduğu problemine gereken cevabı bulabilmiş olmuyoruz. Bu kadar gelişmiş olan Roma Hukuku çağımıza kadar nasıl gelmiş ve çağımız hukukunun bir parçası olması nasıl gerçekleşmiştir? Roma İmparatorluğu bildiğimiz gibi M.S. 4 ncü yüzyıldan sonra batıda yıkılmaya başlar. Cermenler Roma’yı istila eder. Doğu Roma İmparatorluğu kurulur ve Roma’nın halefi ve varisi olur. Büyük Bizans İmparatoru İustinanus M.S. 6 ncı yüzyıl içinde eski Roma İmparatorluğunu bütün kuvveti ve etkinliği ile yeniden canlandırmak ister. Askeri seferleri ve eski Roma İmparatorluğu topraklarının büyük bir bölümünü Bizans İmparatorluğu içine alabilmesi gerçekleştirmek istediği bu fikrin yalnız bir yanıdır. İustianus, Roma devletinin askerleri ile değil, hukuku ile ayakta durduğunu ve geliştiğini çok iyi biliyordu. O halde eski Roma İmparatorluğu canlandırılmak isteniyorsa Hukukunun da en parlak devrindeki şekli ile yeniden canlandırılması gerekiyordu. M.S. 6 ncı yüzyılda hukuk Klasik Çağ Roma Hukukundan bir hayli uzaklaşmış ve yüksek değerinden kaybetmişti. İustianus, çağının büyük hukukçularından oluşan bir Komisyon ile Klasik Çağ Roma Hukukunu toplatmış ve -sonraları verilen ismi ile- Corpus İuris Civilis denilen, büyük toplama eseri meydana getirmiştir. Bu eserde Roma Hukuku, ana prensipleri ile, tümü ile toplanmıştı.
Corpus İuris Civilis, bir kaç yüz yıl az veya çok değişiklik getire tercümeleri (Basilicalar) ve özetleri ile (Ecloga ye Breviarum’lar yaşadı sonra Orta çağın gittikçe seviyesi düşen Ticaret ve Hukuk alanında kendini, gerilerde kalmış, unutulmuş Roma Hukukunu yeniden incelenmesi ile gösterir. 12 ve 13 ncü Yüzyıllarda Glossatörler ve sonra Post Glossatörler olmasa idi Rönesans olabilir mi idi? Sanmıyorum: Glossatörlerin en büyüğü Accursius[2] yaşadığı yıllar bakımından bir orta çağ insanı olmakla beraber (1185-1263) çağına Hukuk yolu ile verdiği yeni yön bakımından Rönesansın ilk büyük kişilerinden biridir. Roma Hukuku Rönesans çağının eşiğinde, geçmiş ile o günün çağını birleştiren ilk bağ olmuştur. İtalya üniversitelerinde Glossatör Okullarında Roma Hukukunu öğrenen ve Post Glossatörler devrinde de günün hukukuna bağlantısını uygulayan, çeşitli Avrupa ülkelerinin öğrencileri, memleketlerine döndüklerinde Roma Hukukunu uygulamak çabası içine girmişlerdir. Hiçbir kanun zoru olmadan, sırf değerindeki üstünlüğü ile kendisini kabul ettiren Roma Hukuku üç yüzyıl içinde tüm Avrupa’nın özel hukuku olmuştur. Vakıa bu olayı Roma Cermen İmparatorluğunun kendini Roma İmparatorluğunun halefi sayması ve Avrupa’da Roma İmparatorluğunun devamı, olma arzusunun yaygın olması da desteklemiştir[3]. Fatih Sultan Mehmet bile «Sultanı iklimi Rum» lakabı ile (buradaki Rum = Roma manasındadır) aynı İmparatorluğun devamında iddiasını ileri sürmüştür. Ne 18 nci Yüzyılın Tabii Hukuk akımı ne 16 ve 17 ncı Yüzyılların Hümanist Roma Hukuku Doktrini[4], Roma Hukukunun pratik alanda Avrupa’nın tümünde yayılmayı kısıtlamamış ve geciktirmemiştir. Belki aksine, daha derin ve sağlam kök salmasını gerçekleştirmişlerdir.
19 uncu yüzyılda Avrupa’da Hukuk alanında en önemli olay «Tarihçi Hukuk» Okuludur. Büyük Alman Hukukçusu F.K. von Savigny’nın (1779-1861) fikirleri ile doğan ve gelişen Tarihçi Hukuk Okulu tekrar eski Roma Hukukuna, bu defa onun ruhuna da sadık kalarak döner: Hukukun, Hukukçular tarafından yaratılmasını ön plana alır ve Hukukun Kanun kalıpları içinde boğulmasını önlemeğe çalışır. 19 ncu Yüzyılda Orta Avrupa’da bu suretle Pandekt Hukuku Okulu gelişir[5]. Pandekt Hukuk Okulu, özellikle Windscheid (1817-1892), Dernburg (1829-1907) von Jhering (1818-i892) in eserleri ve etkileri ile Roma Hukukunun, asıl eski çağlarda sahip olmadığı, bir sistematiğini yapmışlar ve onun modern bir hukukun yeni bir dayanağı olabilmesini sağlamışlardır. Denebilir ki Avrupa, çeşitli milletlerin çeşitli Medeni Kanunlarına ve değişik mahkeme kararlarına rağmen hukuki düşünme tarzı ve uyguladığı hukuk mantığı yönünden 2000 sene evvelki Roma Hukukunu hala yaşamaktadır ve bu olay Avrupa’nın hukuk birliği ve benzerliğinin temelidir.
Türkiye 1926’da Batı Hukukuna katılmıştır. Türkiye’nin Medeni Hukuk alanında İsviçre Hukukunu, Ceza alanında İtalyan Hukukunu, Ceza Usulünde Alman Hukukunu, İdare Hukukunda Fransız Hukukunu aldığını söylemek büyük bir hata olur. Türkiye tek tek memleketlerin Hukukunu değil, Batı Hukukunu, düşünce tarzı ve uygulaması ile almıştır. Bu bakımdan Batı Hukukunun temelinde yatan düşünce tarzı, yani Roma Hukuku, memleketimiz hukukunun da temelini oluşturmuştur. Ne kadar ilginçtir ki daha 1908’den beri Türkiye’de daha İslam Hukuku uygulanır ve öğretilirken o zamanın tek Hukuk Fakültesi olan İstanbul Hukuk Mektebine Roma Hukuku dersi konmuş ve öğrencilerin, gelmesi, muhtemel Batı Hukukuna hazırlanmaları düşünülmüştü. Aynı yıllarda, İslam Hukuku çağının Türkiye için kapanmakta olduğunu sezen bir çok gençler Hukuk Eğitimlerini artık Türkiye’de değil Avrupa’da yapmayı doğru görmüşlerdir. Burada bir kaç isim olarak Baha Kantar, Esat Arsebük, Muammer Raşit Sevig ve Vasfi Raşit Sevig, Mahmut Esat Bozkurt sayılabilir. Sayıları hiç olmazsa 35-40’ı bulan bu hukukçular 1926’dan sonra yeni Türk Hukukunun, bilgi itibariyle, en kuvvetli destekçileri olmuşlardır.
Bugün Roma Hukuku, yeni Avrupa düzeni içinde başka bir önemli vazife daha yüklenmiştir. Avrupa devletlerinin büyük bir çoğunluğu ekonomik birlik içine girmiştir Bunun yanında Avrupa, İstişarî parlamentosu, Konseyi, Adalet Divanları ile siyasî bir birliğin ilk adımlarını atmıştır. Birleşik bir Avrupa’nın, müşterek Hukuku ne olacaktır? Avrupa devletleri böyle bir hukukun hazırlıklarını önemli ölçüde ilerletmişler, Enstitüler, Avrupa Üniversiteleri (Luxembourg, Firenze vs), Milli Komiteler kurmuşlardır. Yapılan çalışmalar hep aynı yönde gitmektedir. Hukuk sistemleri arasında eş veya benzer taraflar nedir, müşterek bir Avrupa Hukuku için bu prensipleri dayanmak gerekir Yapılan bütün çalışmalarda çeşitli hukuklar arasında eş ve benzer taraflar olarak ortaya Roma Hukukunun prensipleri ve kurumları çıkmaktadır. Roma Hukukunun yeni ve birleşmiş bir Avrupa’nın müşterek Hukuku olacağı şimdiden bellidir. Yalnız Avrupa’nın değil bir dünya Hukukunun. temelde eş olan Hukuk Mantığı ve bünyesi Roma’dan gelmektedir. Bütün dünya Üniversitelerinde -Sosyalist devletler dahil- Roma Hukukunun okutulduğu gözden kaçmayacak bir hakikattir. Çünkü Roma Hukuku 2000 yıl evvelden gelen düşünce tarzı ve getirdiği çözümlerle hala ileriye ışık tutmaktadır. Hepimiz Roma Hukuku mantığı içinde düşünmekteyiz. Çağımızın büyük bir Roma Hukukçusu Vincenzo Arangio-Ruiz’in dediği gibi: «Volendo o non volendo, sapendo o non sapendo, siamo tutti romanisti»[6]: = İsteyerek veya istemeyerek, bilerek veya bilmeyerek, hepimiz Roma Hukukçularıyız.
Bundan evvelki Türk Hukukçularının görevi, Batıdan alınmış ve yeni Türk Hukukunu oluşturmuş olan Hukuku memlekete yerleştirmek ve kendi malımız yapmak idi. Hukuk İnkılâbımızın yapıldığı 1926 yılında yeni mezun hukukçular, çoğunlukla hayatta değildir veya yaşlı emeklilerdir. O kuşağın görevini tam anlamı ile yaptığını ve yeni hukukumuzun memlekete kök salmasını, sağladıklarını söyleyebiliriz. O kuşak, bu köklerin sağlam olması için büyük bir titizlik ve fedakârlıkla çalışmıştır. İlginç olan taraf, o kuşaktakiler çoğunlukla yabancı dil bilmedikleri, ellerinde batı hukukuna ait çok az kaynak kitabı bulunmasına rağmen 1926’da alınmış olan Batı Hukukunu ruhu itibariyle doğru anlamaları ve bu ruha göre yorumlayıp uygulamalarıdır. Bunda okudukları Roma Hukukunun büyük etkisi olduğu şüphesizdir.
Türkiye’de bundan sonraki kuşakların ve sizlerin görevi bu hukuk düzenini hem korumak hem de batıya uygun gelişmesini sağlamaktır. Dikkat edin, Türkiye’de çeşitli emellerle batı hukukunu eleştiren, kötüleyen akımlar vardır. Başka akımlar da öğrencilerin eski çağları, fikirlerin gelişmesini bilmelerinden tedirgin olmakta ve öğretilmemesini istemektedir. Her iki akım da Roma Hukukunu çoğunlukla hedef alır. Okutulmamasını veya etkili olamayacağı az miktarda okutulmasını önerirler. Bunlar memleketin, Türk Hukukunun batılı olmasını istemeyenlerdir. Hukukta «batı» bizim için de tüm batı ülkeleri için de Roma’dır ve hep Roma idi. İzmir Hukuk Fakültesi’nin Batıya yönelmeyi simgeleyen bir dersle eğitimine başlaması çok güzel bir rastlantıdır.
[1] Kaser, Zur Methode der römischen Rechtsfindung. Nachrichten der Akademie der Wissenschaften Göttingen, 1 Jahrg. 1962 No. 2 s. 49-78; ayrıca Ayiter, Kudret, Systematisches Denken und Theorie im römischen Recht, Studi in Onore di Biscardj, I.1981 s. 9-21 bakınız.
[2] Landsberg, Die Glosse des Accursius, Leipzig 1883, s. 52-63; Koschker, Paul, Europa und das römische Recht. München 1947 s. 86 ve 356 v.d.; Schwarz, Roma Hukuku Dersleri. 7 nci bası, İstanbul 1965, s. 156-163 bakınız.
[3] Koschaker-Ayiter, Modern Özel Hukuka giriş olarak Roma Özel Hukukunun ana hatları. Ankara 1977, s. 5 v.d.
[4] Koschaker, Europa und das römische Recht, 1947, s. 105 v.d.
[5] Schwarz, A.B. Roma Hukuku Dersleri, 7 nci Bası, İstanbul 1965, s. 166 v.d.
[6] V. Arangio-Ruiz, çok meşhur olan bu sözü, 20-26 Ekim 1963 tarihlerindeki «Accursius’un 500 ncü ölüm yılı» kongresinde, İmpruneta’da yaptığı kapanış konuşması sonunda söylemiştir.